Yazan: Muharrem Uçan : Teberistan Alevi Devleti Kuruluşundan Günümüze Etkisi [Teberistan -Zaza bağı] İslam Tarihi

Yazan: Muharrem Uçan : Teberistan Alevi Devleti Kuruluşundan Günümüze Etkisi [Teberistan -Zaza bağı] İslam Tarihi

Taberistan Alevi Devleti ve Kuruluşundan Günümüze Etkisi

Taberistan Alevî Devleti ve Kuruluşundan Günümüze Etkisi

Yazan: Muharrem Uçan

 

Özet

Bu makalede Zeydîler ve Alevî Devleti’ni ortaya çıkaran siyasal ve sosyal ortam değerlendirilmiştir. İran’da Ehlibeyt inancı ve düşüncesinin yerleşmesine katkı sağlayan en önemli etkilerden olan Safevî Devleti’nin kurulması için bölgeyi hazırlayan Alevî Devleti birçok yönden incelenmeye çalışılmıştır. Alevî Devleti’nin kuruluş zemini incelenirken Abbasîler, Tahirîler, Saffarîler, Büveyhîler ve Safevîlere değinilmiştir.

Alevî Devleti’nin hükümdarlarının kişisel ve inançsal özellikleri de makalemizde söz konusu edilmiştir. Türkiye, Tunceli’de yaşayan Zaza kökenli Alevîlerin Deylem Alevîleri ile bağlantısına değinilmektedir.

 

 

  1. Taberistan Alevi Devleti’nin Kuruluş Zemini

1.1 Taberistan’ın Fethi

Eski Pehlevî sikkelerinde “Tapurstân,” İslâm kaynaklarında “Taberistân” adı verilen bölge XIII. yüzyıldan itibaren daha ziyade “Mâzenderan” adıyla anılmıştır. Kuzeyindeki Hazar denizi kıyılarından başlar. Sâsânîler devrinde “ispehbed” ünvanını taşıyan valiler tarafından yönetilen Taberistan, dağlık ve ormanlık yapısından dolayı İran coğrafyasında İslâm fetihlerinin en zor ilerlediği bölgelerden biri oldu. Kûfe Valisi Saîd b. Âs(1), hicri kamerî 30 (miladî 650-651) yılında düzenlediği seferler sırasında bölgenin önemli şehirlerinden Âmul’ü fethetti. Muâviye zamanında Maskale b. Hubeyre güçlü bir orduyla bölgeye girdiyse de halkın direnişiyle karşılaştı, ordusu büyük kayıp verdi, kendisi de öldü (Belâzurî, s. 481). Taberistan valiliğine tayin edilen Muhammed b. Eş’as el-Kindî’nin düzenlediği sefer de sonuçsuz kaldı. Fethedilen merkezlerde vergi yüzünden çıkan isyanların yanı sıra bölge Hâricî isyancıların sığınağı haline geldi. Mühelleb b. Ebû Sufre, Kâzerûn yakınında ağır bir yenilgiye uğrattığı Ezrakîler’i (hicri 75/ miladî 695) takip ederek Taberistan bölgesindeki Hâricî isyanlarını da bastırdı. Taberistan bölgesinin tamamının fethi Mühelleb’in oğlu Yezîd tarafından gerçekleştirildi. Büyük bir ordu ile Taberistan’a giren Yezîd bölgenin mahallî hâkimini (ispehped) vergiye bağladı (hicri 98/miladî 716-717). II. Mervân döneminde isyancı mahallî idarecilerin eline geçen bölge, Abbasîler’in iktidara gelmesinin ardından itaat altına alındıysa da Ebû Cafer el-Mansûr devrinde yeniden isyanlara sahne oldu. İsyanlar Hâzim b. Huzeyme et-Temîmî ve Ravh b. Hâtim el-Mühellebî tarafından bastırıldı. Me’mûn döneminde Muhammed b. Hafs b. Ömer’le birlikte Şervîn bölgesini fetheden Mâzyâr b. Kârin bölgenin idaresiyle görevlendirildi. Ancak o da Mu’tasım-Billâh zamanında vergiyi ödemeyerek isyan etti (224/839). Halifenin Abdullah b. Tâhir kumandasında gönderdiği kuvvetler karşısında yenilgiye uğrayan Mâzyâr(2) yakalanarak getirildiği Sâmerrâ’da idam edildi (225/840). Bu yıllarda Âmul’de oturan valiler tarafından yönetilen Taberistan bir süre sonra Horasan Valisi Abdullah b. Tâhir’in idaresine verildi. Öte yandan bölgenin mahallî hâkimlerinden Bâverdî Hükümdarı Kârin b. Şehriyâr hicri 240 (miladî 854-55) yılında İslâmiyet’i kabul etti. (3)

Taberistan halkının ve yerel yöneticilerinin İslamiyet’i hicri 240 (miladî 854-55) gibi geç bir tarihte kabul etmesinin sebeplerinden en önemlisi Arap ırkçılığının savunucusu olan Emevî ve Abbasî hükümdarlarının Arap olmayanlara karşı aşağılayıcı tavırları olmalıdır. Bu tespitimizi kanıtlayan bir delil de bölge halkının Müslüman olmasından 10 yıl bile geçmeden Alevî Seyyidleri bölgeye hâkim olmaları için davet etmeleridir.

 

1.2. Zeydî Alevîler ve Siyasî Düşünceleri

12 İmam’ın üçüncüsü olan İmam Hüseyin’in Kerbela’da şehit olmasından sonra Ehlibeyt’in lideri olan oğlu İmam Ali Zeynulabidin dua ve halkın eğitimine karar vermişti. Emevîlerin Ehlibeyt’e karşı düşmanlığında azalma olmamıştı. Fakat halk Emevîlerden rahatsızdı. Emevî halifelerinin Ehlibeyt’e tutumlarının değişmemesine karşı artık dayanamayan ve kuzeni İmam Cafer Sadık’tan izin alan Seyyid Zeyd Emevîlere karşı kıyam etti. Seyyid Zeyd, Şehit İmam Hüseyin’in torunu ve İmam Ali Zeynulabidin’in oğluydu. Seyyid Zeyd’e katılması muhtemel kişiler Emevî valisinin Zeyd’in kıyamından haberdar olduğu için Kûfe Mescidine kapatıldı (4) Zeyd’in yanındaki az sayıdaki askerlerin sebat edememesi sonucu Zeyd Emevîler tarafından şehit edildi. Şehit Zeyd’i destekleyenler arasında sonradan onun İmam olduğuna inananlar çıktı. Bu gruplar İmam olacak kişinin Ehlibeyt’in soyundan gelenlerden Seyyidlerden olması gerektiği ve hükümeti gasp eden zalimlerden geri almak için kıyam etmesi gerektiğine dair bir inanç geliştirdiler. Şehit Zeyd’den sonra evlatlarından bazıları da Emevîlere ve sonrasında Abbasîlere karşı isyan ettiler. İlk başta Yemen’de yerleşen Zeydî İmamları ve taraftarları sonradan özellikle Emevîlerin ve Abbasîlerin hâkimiyetini tanımayan Taberistan’a yerleşmeye başladılar. Zeydî İmamları Abbasîlere karşı kıyam etme felsefesine sahip olduğu için bölgede saygı uyandırıyordu. Zeydî İmamlarının büyük çabaları sonucu bölge halkı arasında İslamiyet ve Zeydîlik yayıldı.

Taberistan dışında Ehlibeyt inancı 12 İmam’ın sekizincisi İmam Ali Rıza’nın (a.s.) Abbasî halifesi Abdullah Me’mun tarafından veliaht ilan edilmesi ve İmam Ali Rıza’nın (a.s.) Horasan şehri Merv’de bir süre ikamet etmesiyle yayılmaya başlamıştı. İmam Ali Rıza’nın Abdullah Me’mun tarafından şehit edilmesiyle birlikte günümüzde Meşhed denilen Tus şehrine defnedilmiştir. İmam Ali Rıza’nın (a.s.) türbesinin İran’da bulunmasıyla birlikte İmam Rıza’nın kardeşleri ve diğer Seyyidlerin İran’da Ehlibeyt inancını yaymaları etkili olmuştur.

Aslında Ehlibeyt İmamlarından İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin döneminden itibaren az da olsa İranlılar arasında Ehlibeyt inancına yöneliş vardı. Belki bunda İmam Ali’nin en yakın sahabesinin Selman-ı Farisî olmasının da etkisi olabilir. İmam Hüseyin’in Kerbela’da Yezid ordusu tarafından şehit edilmesinden sonra Kerbela’nın intikamı için ayaklanan Irak ve İran’ın bir kısmında emirlik kuran Muhtar Sakafî’nin yardımcılarının önemli bir kısmının Fars ve Deylem kökenli olması çok önemli bir husustur. Muhtar Sakafî hareketinin başarılı olamamasının ve Muhtar’ın şehit olmasının asıl sebeplerinden birisi de Muhtar Sakafî’nin ordusundaki Araplarla Farsları bir görmesiydi. Çünkü Muhtar’ın ordusundaki Arapların büyük çoğunluğu kendilerini Farslardan üstün görüyorlardı. (5) Çünkü Peygamberimizden sonra İslam Devleti’nin hükümdarları Arapların diğer kavimlerden üstün olduğunu çünkü Peygamberimizin Arap olduğunu dile getiriyorlardı. İmam Ali ve İmam Hasan hükümete gelince Araplarla Farsların birbirine üstünlüğü olmadığını üstünlüğün sadece takva ile olduğunu dile getirseler de halkta yerleşen bu düşünce hemen hemen hiç bitmedi. Günümüze kadar bu ırkçı tutum devam etmiştir. Ehlibeyt’in evlatları olan Seyyidler ve Alevî/Caferîler inançları gereği Arap ırkçılığına karşıydılar. O yüzden İran halkı Arap ırkçısı Emevî ve Abbasîlere karşı doğal olarak Ehlibeyt’e, Seyyidlere yönelmişlerdir.

 

 

 

1.2. Abbasîler ve Tahirîler’e Karşı Taberistan İsyanı

Kûfe’de Abbâsîler’e isyan eden Hz. Ali evlâdından Ebu’l-Hüseyin Yahyâ b. Ömer et-Tâlibî el-Hüseynî’nin öldürülmesinden (250/864) sonra Halife Müstaîn-Billâh, Tâhirîler’in Irak ve Haremeyn valisi Muhammed b. Abdullah b. Tâhir’i iktâlar vererek mükâfatlandırmıştı. Bu iktâlar arasında, Taberistan ve Deylem’de halkın orman ve mera olarak faydalandığı araziler de vardı. Vali Muhammed b. Abdullah, kâtibi Bişr b. Hârûn’un kardeşi Câbir’i kendisine verilen yerlerin kayıt ve zaptı için Taberistan’a gönderdi. Taberistan halkı, kendilerine çok kötü davranan Tâhirîler’in Taberistan valisi Süleyman b. Abdullah ile adamlarından Muhammed b. Evs el-Belhî’den ve dolayısıyla Tâhirîler’den nefret ediyordu. Bu nefret iktâların kayıt işleminden sonra daha da arttı. Deylem’de nüfuz sahibi olan Muhammed b. Rüstem ve Cafer b. Rüstem adlı iki kardeş, Deylemliler’in de desteğini alarak Tâhirî yönetimine karşı isyan etti. Daha sonra Taberistan’daki Alevîlerin ileri gelenlerinden Muhammed b. İbrâhim’e haber göndererek ona biat edeceklerini bildirdiler. Kendisinin biat edilmeye lâyık olmadığını söyleyen Muhammed onlara Hasan b. Zeyd el-Alevî’yi tavsiye etti. Bu sırada Rey’de bulunan Hasan b. Zeyd teklifi kabul edip Taberistan’a geldi. Deylem, Kelâr, Şâlûs, Rûyân halkı kendisine biat etti ve “Aleviyye Devleti” böylece kurulmuş oldu (hicri 250/ miladî 864). (6)

 

 

  1. Taberistan Alevi Devleti Yönetimi

2.1. Hasan b. Zeyd el-Alevî

İmam Hasan soyundan gelen Seyyid Hasan, İmam Hasan’ın oğlu Zeyd’in oğlu Hasan’ın oğlu İsmail’in Muhammed’in oğlu Seyyid Zeyd’in oğludur. (7)

Hasan b. Zeyd el-Alevî Taberistan’a hâkimiyeti sağlayınca bölgenin önemli şehri Amul’ü ele geçirdi. Hasan el-Alevî bundan sonra Abbasîlerin vasalı Tahirîlerin Taberistan görevlisi Süleyman b. Abdullah’ın üzerine yürüyerek onu mağlup etti. Süleyman ailesi ve servetini bırakarak Cürcan’a kaçmak zorunda kaldı. İyice güçlenen Hasan el-Alevî günümüzde İran İslam Cumhuriyeti’nin başkenti olan Tahran’a bağlı tarihî yerleşim yeri olan Rey’i ele geçirdi. Abbasî görevlisini kovan Hasan el-Alevî Rey valisi olarak Seyyid Muhammed b. Cafer Alevî’yi görevlendirdi.

Taberistan’da yaşananlardan endişelenen Abbasî halifesi Müstain-Billah, Hasan el-Alevî ile mücadele etmesi için Tahirîlerin lideri olan Muhammed b. Abdullah b. Tahir’i görevlendirdi. Tahirî lideri ilk olarak Rey’de hükümetini sağlamlaştıramayan Muhammed b. Cafer Alevî’yi yenerek onu esir aldı.

Bunu haber alan Hasan b. Zeyd, “Vâcin” adlı kumandanının emrinde gönderdiği ordu ile Rey’i tekrar ele geçirdi. Hicri 251 (865) yılında Tâhirîler’in Taberistan valisi Süleyman b. Abdullah, büyük bir ordu ile Taberistan üzerine yürüyünce Hasan b. Zeyd Deylem’e çekilmek zorunda kaldı. Sâriye ve Âmul gibi şehirler Tâhirîler tarafından geri alındı. Tahirîler çekildikten sonra Taberistan’ı yeniden ele geçiren Hasan el-Alevî, Abbâsî Emîri Müflih kumandasındaki ordu karşısında mağlûp oldu ve tekrar Deylem’e çekildi (hicri 255/ miladî 869). Ardından da Cürcân’ı ele geçirdi ve Muhammed b. Abdullah b. Tâhir’in yeğeni olan Horasan Valisi Muhammed b. Tâhir’in gönderdiği orduyu mağlûp ederek Tâhirîler’in Horasan’daki itibarını büyük ölçüde sarstı (hicri 257/miladî 871). Hasan el-Alevî hicri 259’da (873) Elburz dağlarını geçip Kûmis’i işgal etti. Bu sırada Sicistan’a hâkim olma konusunda mücadele ettiği Saffârî Emîri Yakub b. Leys’e yenilerek önce Nişâbur’a, oradan da Taberistan’a kaçan Abdullah es-Siczî, Hasan b. Zeyd el-Alevî’ye sığındı. Onu takip ederek Sâriye’ye kadar gelen Yakub burada Hasan b. Zeyd ile karşılaştı. Yakub, maksadının savaşmak olmadığını belirterek Abdullah es-Siczî’nin kendisine teslim edilmesini istedi. Kendisine sığınanları teslim edemeyeceğini belirten Hasan b. Zeyd bunu kabul etmedi. İki ordu arasındaki savaşı Yakub b. Leys kazandı ve Yakub’un ordusu Sâriye ve Âmul’e girdi. Bölgedeki şehirlerin vergisi o yıl (hicri 260/ miladî 874) Yakub b. Leys tarafından toplandı. Taberistan dağlarına kaçan Hasan b. Zeyd’i ve ordusunu takibe koyulan Yakub b. Leys şiddetli yağmurlardan dolayı büyük zayiat verdi ve canını zor kurtardı. Zor durumda kalan Yakub b. Leys bölgeden çekilince Hasan b. Zeyd daha sonra tekrar Taberistan’a hâkim oldu. Yakub’a yardım eden Şâlûs halkını cezalandırmak için mallarını Deylemlilere dağıttı ve şehri yaktırdı. Taberistan, Deylem ve civarında hâkimiyetini sürdüren Hasan b. Zeyd el-Alevî 270 yılının Şâban ayında (Şubat 884) Âmul’de vefat etti. Yerine kardeşi Dâî-i Sagir (Küçük Davetçi) Muhammed b. Zeyd geçti. (8)

Hasan b. Zeyd el-Alevî, “Dai-i Kebir (Büyük Davetçi)” olarak anılan, fakih, zahid, cömert, Arap dilini ve gramerini iyi bilen birisiydi. (9) Bölgede İslamiyet’in yayılması için önemli hizmetlerde bulunmuş ve adil bir yönetim kurduğu kabul edilmiştir. Hasan b. Zeyd Alevî tarafsız tarihçiler tarafından övülmüştür.

 

2.2. Hasan el-Alevî’den Sonra

Hasan el-Alevî’den sonra yerine geçen Seyyid Muhammed b. Zeyd el-Alevî idare merkezini Âmul’den Cürcân’a nakletti. (10) Muhammed b. Zeyd Horasan Valisi Râfi’ b. Herseme, Saffârîler ve Sâmânîler’le bir süre mücadele etti; Sâmânîler’le yaptığı savaşta aldığı yara sebebiyle öldü. Seyyid Muhammed b. Zeyd, Muhammed b. Hârûn es-Serahsî kumandasındaki Sâmânî ordusuyla Cürcân’da yaptığı savaşta yenildi ve hayatını kaybetti. Kesik başı Buhara’ya götürülürken cesedi Cürcân kapısı önünde defnedildi. (11) Zeydî ordusunun Cürcân’da yenilgiye uğramasıyla Taberistan Zeydî Devleti’nin birinci dönemi sona erdi (hicri 287/ miladî 900). (12)

Muhammed b. Zeyd Alevî, Taberistan dışındaki Ehlibeyt mensuplarına malî yardımlarda bulunmuş ve yıkılan Kerbelâ türbelerini tamir ettirmiştir. Her yıl düzenli bir şekilde Muhammed tarafından gönderilen paralar, özellikle Bağdat, Kûfe, Mekke ve Medine’deki Alevîler’e dağıtılırdı.

Seyyid Muhammed Alevî, Ehlibeyt’e düşmanlığı ile bilinen, Abbasî halifesi Mütevekkil’in yıktırdığı Kerbelâ türbelerini tamir ettirmiştir. Kerbelâ türbeleri birkaç kez yıkılıp yapılmıştır. Muhammed Seyyidlerden bunları tamir ettiren ilk kişidir. (13) Türbelerin tamiri için tam 20 bin dinar harcamıştır.

Muhammed b. Zeyd cömert ve yardımsever, aynı zamanda bilgili ve faziletli bir kimseydi. İbn İsfendiyar, onun iyilik ve faziletlerinin ciltlerle kitap dolduracak kadar çok olduğunu kaydetmektedir. Kâtiplerinden biri onun huzurunda yazı yazarken, kendisini Hz. Peygamberin huzurunda kâtiplik yapıyor gibi hissettiğini ifade etmektedir. Muhammed b. Zeyd, İbn Haldun’un da açıkça kaydettiği gibi, kendinden önceki hükümdar olan ağabeyi Hasan b Zeyd gibi, Zeydî mezhebine mensup idi. (14)

Zeydîler, Hz. Hüseyin’in neslinden gelen Hasan b. Ali el-Utrûş liderliğinde daha kuzeye Deylem’e çekilmek zorunda kaldılar. Hasan el-Utruş’un çabaları ile 200.000 Deylemli yani hemen hemen bütün Deylemliler İslamiyet’i kabul etti. (15) Seyyid Hasan el-Utrûş Gîlân’a geçip faaliyetlerini burada sürdürdü. Çok sayıda mescid inşa ettirdi, İslâmiyet’e yeni giren Deylemli ve Gîlânlıları teşkilâtlandırdı. (16)

 

 

  1. Taberistan Alevi Devleti’nin İkinci Dönemi

3.1. Seyyid Hasan b. Ali Utrûş el-Hüseynî

Seyyid Hasan el-Utrûş, Abbasîlerin baskısından bunalan Seyyidlerden birisiydi. Seyyid Hasan el-Alevî’nin Taberistan’da devlet kurduğunu öğrenince Taberistan’a gelip Seyyid Hasan’a ve sonra onun kardeşi Seyyid Muhammed’e destek ve yardımcı olmuştur. Seyyid Muhammed döneminde Horasan’a gitmişti. Burada Horasan valisi tarafından kırbaçlatıldıktan sonra Seyyid Muhammed Alevî’nin yanına geri dönmüştür. (17)

On dört yıl Sâmânî hâkimiyetinde kalan Taberistan, Zeydîler’in Hüseynî kolundan (yani İmam Hüseyin soyundan gelen) Seyyid Hasan b. Ali el-Utrûş’un Sâmânî kuvvetlerini bozguna uğratıp bütün Taberistan’ı ve Cürcân’ı ele geçirerek hükümdarlığını ilân etmesiyle tekrar Zeydîler’in eline geçti (301/914). İslâm dünyasının yetiştirdiği en âdil ve en müttaki hükümdarlarından biri sayılan ve “en-Nâsır-Lilhak” lakabıyla anılan Hasan el-Utrûş 304’te (917) vefat etti. Aynı zamanda Taberistan Zeydî’liğinin bir kolu olan Nâsıriyye’nin kurucusuydu. Tefsir, hadis, akaid, fıkıh, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili birçok eser kaleme almıştır. (18) Seyyid Hasan el-Utrûş’un soyundan gelen Seyyidler sonradan 12 İmam inancını kabul etmişlerdir. Hatta “Nehcü’l-Belağa”yı derleyen Seyyid Muhammed Razî, Seyyid Hasan el-Utrûş’un soyundan gelmiştir.

Alevî Devleti başkenti Âmul’ü Sâmânîler’e karşı başarıyla savunan Seyyid Hasan el-Utrûş’un hicri 304 (miladî 917) yılında vefatı üzerine iktidara Gîlânlılar’ın baskısıyla veliaht olarak tanınan Hz. Hasan evlâdından Utrûş’un damadı Hasan b. Kasım ed-Dâî geçti. Utrûş’un ardından Taberistan ve Deylem’de siyasî birlik dağıldı. Seyyid Hasan b. Kasım bir taraftan Utrûş’un oğullarıyla, diğer taraftan yerli unsurlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Abbâsîlere bağlı komşu hanedanlar da Taberistan üzerindeki baskılarını sürdürdü. Seyyid Hasan Rey, Zencan, Kazvin, Kum ve Ebher gibi şehirleri ele geçirdi. Leylâ b. Numân kumandasında gönderdiği ordu Sâmânîler’in elindeki Horasan şehri Nişâbur’u aldıysa da (hicri 308/ miladî 920-921) aynı yıl şehir elden çıktı. Yaptırdığı medrese ve hankâhlarla eğitim ve öğretime katkıda bulunan, iyi bir devlet adamı ve kumandan olarak görülen Hasan b. Kasım, Taberistan’ı işgal eden Ziyârîler’le giriştiği savaşı kaybetti ve öldürüldü (316/928). Böylece Zeydîler’in Taberistan’daki hâkimiyeti de sona erdi. (19) Bundan sonra bölge Ziyârîler’in eline geçti (hicri 316/ miladî 928). Bu arada kısa sürelerle 12 İmamcı Şiî/Caferî Büveyhîler ve Sünnî Sâmânîler arasında el değiştirdi. Hicri 342’de (miladî 953) Büveyhîler’in, hicri 360’ta (miladî 971) yeniden Ziyârîler’in idaresine girdi. Büveyhî hükümdarı Adudüddevle 981’de Taberistan ve Cürcân’ı topraklarına kattı. Hicri 426 (miladî 1035) yılında Sünnî Türk hükümdarı Gazneli Mesûd, Âmul’e kadar gelip Taberistan’ı hâkimiyeti altına aldı. (20)

Alevî Devleti hükümdarları Fars bilim adamlarını ağırlayıp teşvik etmişlerdir. (21)

“Tarihu Sinî Mülûki’l-Arz ve’l-Enbiyâ” kitabını hicri 351/miladî 962 tarihinde bitiren dönemin tarihçisi “Hamza el-İsfahanî şöyle yazıyor:

“Taberistan Abbas oğullarının emirlerinin/valilerinin yönetiminde yüz altı sene iki ay yirmi bir gün kaldıktan sonra 23 Şevval 250/27 Kasım 864 tarihinde Hasan b. Zeyd (Hz. Ali soyundan) tarafından Deylemli yardımcılarının desteği ile ele geçirilir; o, bölgede on dokuz sene, sekiz ay, altı gün hüküm sürdükten sonra 3 Receb 270/6 Ocak 884’de vefat eder. Yerine kardeşi Muhammed b. Zeyd geçer ve on sekiz yıl tahtta kalır. Fakat o, Samanîlerin ordu komutanı Muhammed b. Harun’la yaptığı savaşı 5 Şevval 387/2 Ekim 900’de kaybederek harp sahasında katledilir. Böylece bölge on üç yılı aşkın müddetle Samanî hâkimiyetinde kalır.” Bu sürenin sonunda “Deylem bölgesine gelip Deylemliler ve Gilli’ler (Gilanlılar) arasında İslam’ı yayma faaliyetleri yürüten Nasır (Hasan b. Ali el-Utruş), hicri 301/ miladî 913 yılında Samani valisi Sulûk’u Şalus’da yenerek hicri Cemaziye’l-ûlâ 301/ miladî Aralık 913 yılında Taberistan’ın merkezi Amul’e girer ve böylece Taberistan’daki Alioğulları (Alevîler) yönetimi yeniden canlanır. Nasır Taberistan’da iki yıl üç ay ve birkaç gün hüküm sürdükten sonra yetmiş dokuz yaşındayken hicri Şaban 304/Şubat 917’de vefat eder; Bilahare Taberistan on iki sene ınüddetle Alioğulları’nın (el-Aleviyye) elinde kalır ve ardından mülk/devlet Deylemlilere geçer.”

“Deylemliler İsfahan’da bir devlet kurarlar; bu devleti kuran Deylemlilerin Şirzil Avendan kabilesinden Ali b. Büveyh (İmadü'd-Devle)’dir; onun şehirdeki saltanatının başlangıcı 11 Zilkade 321/2 Kasım 933 Pazartesi günüdür. Bu şehri ele geçirdikten sonra o, Fars’a saldırıya geçti ve bölgede hâkimiyet kurdu. Bundan bir küsur yıl sonra Merdavic, 3 Rebiülevvel 323/10 Şubat 935 Salı günü öldürüldü ve birkaç gün sonra Hasan b. Büveyh (Rüknü’d-devle/İmadü’d-Devle’nin kardeşi) hicri 323 yılının Rebiülahir ayının başında (9 Mart 935) İsfahan’ı ele geçirdi.”

Bunu kaydettikten sonra Hamza el-İsfahanî hem bu konuyu hem de kitabını sona erdirir ve bitiş tarihi olarak hicri 351/miladî 962 tarihini verir. Bu sırada, Büveyhîler, Fars, Rey ve Cibâl (kuzey-batı İran) ve Irak-Bağdat olmak üzere üç şube şeklinde İslam dünyasının merkezî kısımlarına yayılmış vaziyetteydiler. (22)

 

3.2. Taberistan Alevî Devletinden Sonra Zeydî Alevîler

Seyyid Hasan b. Kasım’ın vefatından sonra Zeydîler ve Alevîler Deylem’e çekildiler. Bir süre burada yerleşen Alevîler sonradan Gilan’a geçtiler. Büveyhîlerle arasıra sorun yaşasalar da iki tarafın da Ehlibeyt’e bağlı olmasından dolayı iyi ilişkiler geliştirildi. Zeydî Alevîlerden bazıları İmamlık ilan ettiler. İnançsal birlik de bir süre sonra dağıldı. Çeşitli fırkalara ayrılıp bu fırkalar arasında kutuplaşmalar ortaya çıktı. Bu süreç içinde bazı Zeydî İmamları Taberistan’ı geri almak için mücadele etse her seferinde yenilip geri çekilmek zorunda kaldılar.

Aynı dönem içinde İsmailî fedailerin baskısı hissedilmeye başlandı. İsmailîler İmam Cafer Sadık’tn sonra İmam Musa Kazım’ın değil diğer oğlu İsmail’in İmam olduğuna inananlardır. Bunlar da ikiye bölünmüş ve bir grubu Hasan Sabbah liderliğinde hareket etmiştir. Hasan Sabbah ve taraftarlarının kontrolündeki fedailerden çekinen Zeydî İmamlar hayatlarının büyük kısmını saklanarak yaşamak zorunda kaldılar. İsmailî fedailerin baskısıyla Deylem ve Gilan Zeydîleri çok fazla zayıflamış olsalar da yine de varlıklarını uzun süre daha devam ettirdiler.

Gîlân’daki son Zeydî yönetimi olan Âl-i Kârkiyâ emîrlerinden Ali b. Emîr Kiyâ, Lahîcân’ı ele geçirdiğinde (hicri 769/ miladî 1368) oradaki Zeydî âlimleri onu İmam olarak tanıdıklarını ve kendisine biat etmişlerdi. Ali Kiyâ’nın öldürülmesinin (hicri 791/ miladî 1389) ardından iç mücadeleler başladı. Rızâ Kiyâ (1395-1425), Karakoyunlulara tâbi olan Nâsır Kiyâ (1429-1447) ve oğlu Muhammed b. Nâsır (1447-1478) döneminde bölgede istikrar hâkimdi. Zaman zaman komşularının işgaline uğrayan bölge 16. yüzyılın başlarında 12 İmamcı Alevî/Caferî Safevîlerin eline geçti. Çok zayıflamış olan Zeydîlik, Safevî baskılarına karşı kimliğini koruyamadı ve zamanla Safevîlerin mezhebi İmâmiyye Şiîliği’ne (İsnâaşeriyye) dönüşerek ortadan kalktı. Nûrullah Şüsterî, Sultan Emîr Kiyâ Ahmed Han ve tebaasının çoğunun hicri 933 (miladî 1526-1527) yılında Zeydîliği terk etmiş olduklarını söyler. (23)

 

 3.3. Anadolu/Türkiye Alevîleri ve Deylem Alevîleri Arasındaki Bağlantı

Türkiye Alevîlerinin ekserisi çeşitli ocaklara bağlı Seyyidlere tabidir. Buna rağmen “Alevî” olarak isimlendirilen bütün halk Seyyid değildir. Bunların içinde özellikle eski adı “Dersim” olan Tunceli ve çevresinde yaşayan Zaza kökenli Alevîlerin Deylem’den (Gilan/Taberistan) Anadolu’ya göç eden halk olduğu düşünülmektedir. Dil ve bazı kültür öğeleri bu düşünceyi onaylar durumdadır. Türkiye’deki bütün Alevîlerin Seyyid ocaklarına (ailelerine) bağlılıkları oldukları gibi Dersim/Tunceli Alevîleri de Seyyid ailelerine bağlıdırlar. Onların inançsal önderliklerini ve rehberliklerini kabul etmektedirler.

Osmanlı Devleti döneminde hükümete karşı sürekli isyanlarda bulunan Dersim halkı ulaşılması zor bir coğrafyada yer aldıkları için Osmanlı hâkimiyetine tam olarak girmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti döneminde tam olarak hâkim olunamayan bu bölge hükümetle çok büyük sorun yaşamamıştır. Fakat 1937 yılında bazı askerlerin dahil olduğu bazı suçlara karşı kısmî olarak başlayan öfke zamanla daha önceden Türkiye’ye isyan eden Koçgiri aşiret reisi “Ali Şer”in de dahil olmasıyla büyümüştür. Maalesef hükümet ölçüsüz bir saldırı ile isyanın lideri olarak görülen Seyid Rıza (adının Seyid olduğu kendisinin Seyyid olmadığı düşünülmektedir.) çocukları ve yakınlarından bir kısmıyla birlikte 1938’de idam edilmiştir. Hâlâ yaşanan olaylarla ilgili arşivler açılmadığı için yaşanan olay bir isyan mıydı? İsyan değilse olayların sebebi neydi? Seyid Rıza hain miydi, değil miydi? Alevî-Sünnî arasındaki (İnançsal) bir çatışma mıydı? Bu iddialar çok fazla tartışmalıdır. Çıkarılan bir kanunla bölgenin adı olan “Dersim” “Tunceli (Tunç Eli)” olarak değiştirilmiştir.

Dersim Tarihi hakkında araştırmaları da yayımlanan tarihçi Ali Kaya Dersim Alevîlerinin Deylem Alevîleri ile bağlantısına dair bazı çalışmalar yapmıştır:

“Bugünkü Dersim bölgesi Zazalarının kökeni, İran’ın kuzeyindeki Taberistan, Cibal, Gilan ve Hazar Denizi arasında kalan bölgede MÖ 2. yüzyıldan beri yaşayan Deylemlilere dayanmaktadır.

Zazaca da “Deylemce” anlamındaki “Dımilî” dilinin en gelişmiş koludur. İranî halklar ve Mezopotamya kavimleri tarihçisi Minrosky’e göre, ‘Dersim Zazaları, Kuzey İran’daki Gilan’da bulunan Deylem bölgesinden göç edip Dersim’e yerleşen halktır.’

Minorsky, MÖ 10. yüzyılda, Hazar denizinin dağlık bölgelerine inen son İran kabilelerinin batıya doğru yöneldiğini belirtir. Ancak bu kabileler karşılarında Kürtleri bulurlar. Bunların kullandıkları kelimeler her durumda Deylemlilerin kullandıkları kelimelerden farklıdır. Belki de Deylemliler, Kürtlerin arasına karışıp Kuzey Mezopotamya bölgesine yerleşen Zazaların atalarıdır.

Zazalar Deylemli’dir. Deylem-Gilan-Horasan Zazaların asıl yurdudur.

Bu tarihsel gerçekler Dersimlilerin (Zazaların/Kırmançların) Deylem’le ve Deylemliler’le olan ilişkileri konusundaki Dımıli-Deylem kuramını doğrulamaktadır. Dimli ya da Dimili teriminin Deylem adından doğduğu ve “Deylemli” (Deylemi) demek olduğu, F. C. Andreas tarafından belirtilmektedir. Andreas’ın bu görüsü A. Christensen tarafından da desteklenmektedir. Minorski, K. Hadank, Mac Kenzie gibi kendi alanlarında otorite kabul edilen tarihçi ve dilbilimciler F. C. Andreas’la aynı görüşü desteklemektedirler.

Tüm bu araştırma, inceleme ve bilimsel çalışmalar, Zazaların, 9-12. yüzyıllarda Hazar Denizi’nin güney kıyılarında bulunan dağlık Gilân-Deylaman-Horasan bölgesinden, Dersim bölgesine gelip yerleştiklerini göstermektedir. Bu olgu, Zaza dilinin adı geçen İran diyalektlerine yakınlığı ile de doğrulanmaktadır.

Osmanlı belgelerinde hangi lehçeyi konuşursa konuşsun, Türk olmayanlar ekrad (Kürtler) olarak adlandırılırdı. 16. Yüzyıla ait tahrir defterlerinde. “Ekradı Dımıli” ve “Ekradı Disimlü” adları geçmektedir. “Ekradı Dimili”, günümüz Türkçesiyle Dimili ve “Ekradı Disimlü” ise Dersimliler demektir.

873 yılında çoğu Zerdüşt olan Deyleman halkı, Hasan bin Zeyd’in yardımıyla İslamiyet’i kabullendiler.

Buna rağmen Alevî önderleri her zaman Deylem’e yardımcı oldular ve koruyuculuğunu üstlendiler. 825’ten 1058’e kadar Deyleman bölgesi Alevî önder Castaniyan tarafından yönetildi. 912 yılında ise Hasan bin Ali, Alevî aşiretlerini Hazar Denizi kıyısına yerleştirdi. Taberistan ve Deylemistan halkının çoğu İslam dinine girdi.

Genelde Kırmanç olarak adlandırılan Zazalar Alevî’dir. Kırmanç olmayan Zazalar ise Şafii Sünnî’dirler. Zaza/Kırmançlar arasındaki bölünmenin temel sebebi, inanç ayrılığının yanı sıra, çeşitli dönemlerde yapılan göç dalgalarıyla da ilişkilidir. Günümüzde kendilerini farklı tanımlamalarına rağmen, Zaza/Kırmançlar ortak bir kökenden gelmektedirler. Alevî, Şafiî mezhep farklılığı Zazalar’da kültür ve yaşam tarzlarında farklılıklara yol açmıştır.” (24)

 

Sonnotlar:

(1) Said b. As, Üçüncü halife Osman b. Affan’ın yakın akrabalarından yani Emevîlerden ve şiddetli Ehlibeyt düşmanı olanlardandır.

 

(2) Mâzyâr b. Kârin’in mensubu olduğu Kârinîler Sasanî hükümdarı Hüsrev Enuşirvan tarafından Taberistan’a yerleştirilmiştir. Mâzyâr’ın isyanı hakkında bkz.: Furkan Uzel, Ordu ve Siyaset Kıskacında Abbasî Halifesi Mu’tasım-Billah, Dönem Yayıncılık, 1. Basım: Temmuz 2023 İstanbul, s. 67-69

 

(3) Osmangazi Özgüdenli, Taberistan, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 39, 2010 İstanbul, s. 322

 

(4) Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri, Gümüşhane Üniversitesi, 2012 Ankara, s. 40

 

(5) Bu konuda detaylı bir çalışma yapılmıştır. Bkz.: Abdulkadir Çuhacıoğlu, Muhtar Seqafî-Kerbela Şehitlerinin İntikamcısı, Önsöz Yayıncılık, 1. Basım: 2020 İstanbul

 

(6) Mustafa Öz, Hasan el-Alevî, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 16, 1997 İstanbul, s. 287; Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri, Gümüşhane Üniversitesi, 2012 Ankara, s. 95

 

(7) Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. 1: İslam Devletleri, T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2005 Ankara, s. 748

 

(8) Mustafa Öz, Hasan el-Alevî, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 16, 1997 İstanbul, s. 287

 

(9) Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri, Gümüşhane Üniversitesi, 2012 Ankara, s. 95

 

(10) Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri, Gümüşhane Üniversitesi, 2012 Ankara, s. 99

 

(11) Hasan Yaşaroğlu, Zeydîler, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 44, 2013 İstanbul, s. 324-326

 

(12) Osmangazi Özgüdenli, Taberistan, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 39, 2010 İstanbul, s. 322

 

(13) Ayanu’ş-Şia’da belirtildiğine göre bu işi ilk defa yapan Seyyid Hasan b. Zeyd el-Alevî’dir.

 

(14) İbn Haldun, el İber, c. 4, s. 10; Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri, Gümüşhane Üniversitesi, 2012 Ankara, s. 106

 

(15) Mes’udî, Murucu’z-Zeheb, c. 4, s. 373; İbn Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, c. 8, s. 82; Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri, Gümüşhane Üniversitesi, 2012 Ankara, s. 110

 

(16) Hasan Yaşaroğlu, Zeydîler, s. 324-326

 

(17) Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri, Gümüşhane Üniversitesi, 2012 Ankara, s. 107-108

 

(18) Hasan Yaşaroğlu, Zeydîler, s. 324-326

 

(19) Hasan Yaşaroğlu, Zeydîler, s. 324-326

 

(20) Osmangazi Özgüdenli, Taberistan, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 39, 2010 İstanbul, s. 322-323

 

(21) Azam Ahmadi, İran’da Safevî Devleti’nin Kurulmasına Zemin Hazırlayan Yerel Şii Devletler, Assam Uluslararası Hakemli Dergi, c. 7, sayı: 17, 2020, s. 66

 

(22) Hamza el-İsfahanî’nin “Tarihu Sinî Mülûki’l-Arz ve’l-Enbiyâ” kitabından aktaran Ahmet Güner, Hamza el-İsfahanî ve Büveyhîler, D. E. Ü. İlahiyat Fakültesi, sayı: 20, İzmir 2004, s. 21-23

 

(23) Hasan Yaşaroğlu, Zeydîler, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 44, 2013 İstanbul, s. 324-326

 

(24) Ali Kaya, Tarihte Zazalar ve Zazaca, Bingöl Üniversitesi, Uluslararası Zaza Tarihi ve Kültür Sempozyumu Bildirisi, http://www.alikaya.orghttps://www.ozgurdersim.com/tarihte-zazalar-ve-zazaca; Serçeşme Dergisi, Sayı 1, 2004

 

 

 

Bibliyografya/Kaynaklar

Kitaplar:

Abdulkadir Çuhacıoğlu, Muhtar Seqafî-Kerbela Şehitlerinin İntikamcısı, Önsöz Yayıncılık, 1. Basım: 2020 İstanbul

Furkan Uzel, Ordu ve Siyaset Kıskacında Abbasî Halifesi Mu’tasım-Billah, Dönem Yayıncılık, 1. Basım: Temmuz 2023 İstanbul

Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri, Gümüşhane Üniversitesi, 2012 Ankara

İbn Haldun, Ebu Zeyd Veliyuddin (ö. 808/1406), el-İber ve Divânu’i-Mübtede’ ve’l-Haber, c. 4, Beyrut 1979.

Mes’udî, Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyin (ö. 346/957), Murucu’z-Zeheb ve Meâdinû’l-Cevher, c. 4, Mısır 1965

Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. 1: İslam Devletleri, T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2005 Ankara

 

Bildiriler:

Ali Kaya, Tarihte Zazalar ve Zazaca, Bingöl Üniversitesi, Uluslararası Zaza Tarihi ve Kültür Sempozyumu Bildirisi

 

Makaleler:

Ahmet Güner, Hamza el-İsfahanî ve Büveyhîler, D. E. Ü. İlahiyat Fakültesi, sayı: 20, İzmir 2004

Serçeşme Dergisi, Sayı 1, 2004

Ansiklopedi Maddeleri:

Mustafa Öz, Hasan el-Alevî, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 16, 1997 İstanbul

Hasan Yaşaroğlu, Zeydîler, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 44, 2013 İstanbul

Osmangazi Özgüdenli, Taberistan, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 39, 2010 İstanbul


Paylaş